(Güncel yorum ve analizler için X.com (Twitter) hesabımızı takip edebilirsiniz: Analysint - For content in English please visit Analysint's Page at Substack)
Suriye İç Savaşı'nda Türkiye'nin en büyük gücü ve güçsüzlüğü İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşan yeni düzendeki yeri oldu. Savaşa girmeyen Türkiye, savaşın kaybedeni Almanya ve Japonya gibi ülkelerin dahi ihya edildiği bir ortamda Marshall yardımlarından payına düşen araç lastiği ve tarımsal yardımlarla yetinmek durumunda kalırken kendini ispatlamak ve Sovyet işgali çekincesiyle Batı Bloku içinde yer almak için Kore'ye asker gönderecekti. Batı blokuna girişin akabinde her şey güllük gülistanlık olmadı. Türkiye'nin milli çıkarlarının Batı'yla çatıştığı durumlarda kendi göbeğimizi kendimiz kesmek zorunda kaldık ve izole edildik. Kıbrıs Barış Harekatı bunun en iyi örneğidir. Amerikan ambargosuna maruz kalan Türkiye, jet yakıtı ve diğer bazı önemli parçaları Kaddafi Libya'sından almak zorunda kaldı. Kıbrıs Barış Harekatı sürecinde ve sonrasında çıkarılan derslerle emekleme aşamasında olan Türk Savunma Sanayii'ne özel önem atfedildi. 80'lerde başımıza musallat edilen bölücü terörle savaşırken bu sefer de Avrupa insan haklarını bahane ederek Türkiye'nin iç işlerine karışma küstahlığını gösterdi. Batı bir kez daha NATO üyesi olan ve olası bir Sovyet saldırısı durumunda cephenin en önünde kalacak olan Türkiye'ye batı menşeli silahların terörle mücadelede kullanılmaması şartını koştu. Bu dönemde NATO bünyesinden bağımsız olarak tesis edilen ordu birlikleri ilerleyen yıllarda tedricen yerli silahlara geçiş yapacaktı. Uzatmayalım. Türkiye yeni binyılda hava savunma sistemlerinde bazı eksiklikler olsa da kendi silahlarını üreten bir güç olacaktı. Kaldı ki son yıllarda Hisar ve Siper sistemlerinin daha da geliştirilmesiyle hava savunma sisteminde de yakında kendi kendine yeten bir ülke olabileceğiz. Evet ciddiye alınmayan, ambargo uygulanan, izole edilen ve parmak sallanan bir ülke sessiz, derinden, ama istikrarlı adımlarla bir bölgesel güç haline geldi. Bu süreçte AB kaıpısında bekletildik. Suriye İç Savaşı'nda ya da Ukrayna Savaşı'nda gerçek anlamda bağımsız ordusu olmayan ve İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra fiili olarak bir ABD sömürgesi haline gelen Avrupa'nın basiretsizliğine bakmak yeterli. Türkiye güçsüzlüğünü güç haline getirdi ve kuruluş ideallerinde tanımlanan tam bağımsızlık yolunda önemli adımlar attı. Suriye'deki sorunun çözümünde ana aktör olmasıyla rüştünü ispatladı. Hantal AB bürokrasisiyse karar almaktan aciz.
Daha gidilecek çok yol var. Yakın süreçte Suriye'de yeniden düzenin tesisinde oynanacak rol en önemlilerinden. Askeri altyapısı ve silah sistemleri İsrail tarafından yok edilen Suriye'ye Türk Savunma Sanayii yardım elini uzatacaktır. Bu işbirliğinin neticesinde uzun vadeli bir ittifak kurulmasını beklemek saçma değil.
PKK terör örgütünün Batı şemsiyesi altında Suriye topraklarına çökme girişimine de Batılı "müttefiklerle" arayı bozmadan ve askeri yönemleri sonuna kadar kullanmak kaydıyla müzakere masasını devirmeden devam ediliyor. Kısa vadeli duraklamalara aldırmamak gerek. Kuzey Irak bunun en açık örneğidir. 20 sene önce benzer koruma şemsiyelerinin altında sığınanlar bugün bölgede hakim olan TSK ve MİT unsurlarının operasyonları sebebiyle kafalarını kaldıramıyorlar. Askeri anlamda kilit nokta Batı tarafından DAEŞ'le mücadele kisvesi altında sağlanan ağır silahların sistematik imhası. 10 Aralık'ta gerçekleşen ve Kamışlıyı hedef alan MİT operasyonuyla bunun başladığını görüyoruz. Siyasi iradeyse kırmızı çizgilerini kesin olarak çekerek Türkiye Cumhuriyeti'ne tehdit oluşturmayan her unsurun birleşmiş ve stabil Suriye'ye giden sürece dahil olmasını istiyor. Terör örgütünün Batılı koruyucularının uyarılarına rağmen Tel Rıf'at, Münbiç, Deyr Zor gibi bölgelerden çıkarılması önemli. Devamı yavaş da olsa gelecektir.
Bölgesel olarak Şii Hilali'nin çökmesi her ne kadar israil'e yaramış gibi görünse de esas kazanan Türkiye. Gerek enerji, ticaret ve gaz-petrol hatları için Orta Doğu bölgesine erişim, gerek sahada Türkiye tarafından kontrol edilen kuvvetlerin etki alanının genişlemesi olsun Türkiye yutabileceğinden daha fazlasını ısırmaya çalışan ve bölgedeki hemen her ülkede karışıklığa sebep olan İran'ın yarattığı engeller sebebiyle potansiyelini tam olarak kullanamıyordu. Türkiye gerek Kafkasya, gerek kendi sınırları gerek Arap yarımadasında bundan sonra daha rahat davranacak.
Küresel anlamdaysa Amerika seçimleri sonrası yaşanacak geçiş dönemi büyük fırsatlar sunuyor. Başta da belirttiğimiz üzere Avrupa Trump yönetiminin insafına kaldı ve yeni yönetim NATO'dan çıkmakla tehdit ediyor. Rusya'nın Suriye cephesindeki büyük hezimetten sonra Ukrayna ve Avrupa'ya odaklanması bekleniyor. Onyıllardır bölgesel karışıklıklar ve terör belasıyla uğraşan Türkiye deneyimli ve hazır. Avrupa ve Asya'daki ABD müttefiklerininse kendilerine hayırları yok. Buna rağmen AB bürokratları ve Avrupalı siyasetçiler durumu idrak edemeyerek hala Türkiye'ye parmak sallamaya çalışıyorlardı ki Türkiye Suriye İç Savaşı'nın çözümüne giden direnişi organize ederek realiteyi idrak etmelerini sağladı. Türkiye AB üyesi değil ve her ne kadar Brüksel'le yakın ilişki içinde olsa da kendi bölgesinde bağımsız hareket edebiliyor ve AB bürokrasisine tabi değil. Irak, Suriye, Kıbrıs, Libya ve Kızıldeniz'de etkinliğini artıran Türkiye hedef haline geldiği kadar önemli bir aktör olduğunu ispatladı. Bu gücü her türlü pazarlık masasında akif olarak kullanıyor. Ab'yse giderek geçerliliğini yitiren hantal ve alakasız bir yapıya dönüşüyor. Başta Almanya olmak üzere uzun vadeli çıkarlarının Türkiye'yle gerçek bir ittifak yapmaktan geçtiğini anladıklarını ümit ediyoruz.
Son olarak belirtmek gerekir ki Türkiye'nin bölgedeki askeri ve siyasi varlığı Batı'nın ya da vekil kabul edilenlerin aksine kalıcı ve yapıcı. Türkiye'nin müttefikleri ABD'nin Afganistan'dan çekilmesine benzer bir yüzüstü bırakma durumu olmayacağından eminler ve herkesin kazandığı uzun vadeli bir ittifakın parçası olmaktan mutlular. Güneyimizde müttefik bir Suriye son dönemin en büyük kazanımı oldu.